Sen nasıl hatırlanmak isterdin?
(güler) Bilmiyorum, aklıma gelen tek şey ailem için kötü hissederdim. Gerçekten nasıl hatırlanmak isterdim bilmiyorum. Bazen, hiç hatırlanmamayı, öylece unutulmayı diliyorum.
Cannes’da Beni Hatırla’nın şimdiye kadar yaptığın en kişisel film olduğunu ve filmde kendini oynayacağını söyledin. Bunun hakkında birşeyler söyler misin?
Bunu filmi yapmadan önce söylemiştim. O sıralar ön-çalışmalar yapıyorduk ve sonra film çok değişti. Aslında karakteri kendime yakın hale getirmeye çalışıyordum, ama film geliştikçe, çok farklı bir yere geldi.
Neler değişti?
Beni en başta bu rolde çeken şey karakterin sıradan genç bir adam olmamasıydı. Neredeyse tüm filmlerde ”iyi adam” idealleştirilir, ki bunun gerçekle alakası yoktur. Bunlar bir klişe veya basmakalıp karakterden ibarettir. Tyler böyle değil. Ben boş bir ekran olduğunu düşündüm ve onu daha karmaşık hale getirmeye çalıştım.
Canlandırdığın karakter bir “asi”. Sence sen ona benziyor musun?
Onun asi olduğunu düşünmüyorum. Belki bazen bazı durumlarda tepkiler veriyor – mesela kardeşinin okulunda ona saldıran kızları korkutması gibi – ki aynı şey benim başıma gelse, ben de aynısını yapardım. Ama ayrıca onun benden çok daha fazla vurdumduymaz olduğunu düşünüyorum.
Sen 20’li yaşlarının başlarında karakterin gibi zor zamanlar geçirmedin. Bu dönem insan hayatında, kafanın karışık olduğu, karmaşık bir dönem…
Bu karakteri ergenliğinize ilk adım attığınız ve bir birey olmanıza büyük önem verdiğiniz noktadan bakarak oynamaya çalıştım. Bireyselliğinizi herşeyin üstünde tutarsınız ve dünyanın bir parçası olmayı kabul etmezsiniz. Bunlar benim 22 yaşındayken hissettiklerim. Daha gençken, hissettiğim herşeyin yanlış olduğuna dair bir takıntım vardı.
Nasıl yani?
Üzgün olduğunda, aslında üzgün değilsindir. Sadece kendini kandırıyorsundur.
Tyler ve Ally (Emilie de Ravin) ilk tanıştıklarında, Tyler çok ısrarcı idi. Sen de kızlara karşı böyle misindir?
(güler) Hayır, hiç de değil. Bazen bu karşındaki insana göre değişebilir. Genelde benim için işe yaramaz. Ben böyle şeylerde iyi değilimdir. En son bir kıza çıkma teklif ettiğim zamanı hatırlayamıyorum. Sanırım hiç böyle birşey yapmadım. Bu açıdan Tyler’dan farklı olduğumu düşünüyorum.
Peki bir kız filmdeki gibi seninle çıkmak istemez ise ne yaparsın?
Ona; “Kaç kızın benimle çıkmak isteyeceği hakkında hiç bir fikrin var mı, seni budala” derim (güler)
Şu an kimseyle birlikte misin?
(güler)
Şu anda dünyanın konuştuğu ADAM’sın. Herkes Robert Pattinson hakkında konuşuyor. Bu durum sende paranoya mı oluşturuyor yoksa bundan hoşlanıyor musun?
Bunu kontrol edebilmeyi dilerdim, ama imkansız. Her zaman bir ikilemdeyim. Bazen güzel oluyor, çünkü bunun gibi, başından sonuna dahil olduğum filmler yapabiliyorum. Pek çok oyuncunun böyle bir şansı olmuyor. Bu benim için harika birşey, ama paranoya da yaşıyorum.
Leonardo DiCaprio en başta küçük bağımsız filmler yapıyordu, sonra Romeo+Juliet ve tüm zamanların en büyük filmi haline gelen Titanik’i çekti. O filmde kendisinin değil, medyanın yarattığı bir versiyonunun rol aldığını söyledi. Sonra, kariyerine devam etmek için ”bu yaratılan canavar”ın ölmesini beklemesi gerektiğini açıkladı.
(güler) Bilmiyorum, aklıma gelen tek şey ailem için kötü hissederdim. Gerçekten nasıl hatırlanmak isterdim bilmiyorum. Bazen, hiç hatırlanmamayı, öylece unutulmayı diliyorum.
Cannes’da Beni Hatırla’nın şimdiye kadar yaptığın en kişisel film olduğunu ve filmde kendini oynayacağını söyledin. Bunun hakkında birşeyler söyler misin?
Bunu filmi yapmadan önce söylemiştim. O sıralar ön-çalışmalar yapıyorduk ve sonra film çok değişti. Aslında karakteri kendime yakın hale getirmeye çalışıyordum, ama film geliştikçe, çok farklı bir yere geldi.
Neler değişti?
Beni en başta bu rolde çeken şey karakterin sıradan genç bir adam olmamasıydı. Neredeyse tüm filmlerde ”iyi adam” idealleştirilir, ki bunun gerçekle alakası yoktur. Bunlar bir klişe veya basmakalıp karakterden ibarettir. Tyler böyle değil. Ben boş bir ekran olduğunu düşündüm ve onu daha karmaşık hale getirmeye çalıştım.
Canlandırdığın karakter bir “asi”. Sence sen ona benziyor musun?
Onun asi olduğunu düşünmüyorum. Belki bazen bazı durumlarda tepkiler veriyor – mesela kardeşinin okulunda ona saldıran kızları korkutması gibi – ki aynı şey benim başıma gelse, ben de aynısını yapardım. Ama ayrıca onun benden çok daha fazla vurdumduymaz olduğunu düşünüyorum.
Sen 20’li yaşlarının başlarında karakterin gibi zor zamanlar geçirmedin. Bu dönem insan hayatında, kafanın karışık olduğu, karmaşık bir dönem…
Bu karakteri ergenliğinize ilk adım attığınız ve bir birey olmanıza büyük önem verdiğiniz noktadan bakarak oynamaya çalıştım. Bireyselliğinizi herşeyin üstünde tutarsınız ve dünyanın bir parçası olmayı kabul etmezsiniz. Bunlar benim 22 yaşındayken hissettiklerim. Daha gençken, hissettiğim herşeyin yanlış olduğuna dair bir takıntım vardı.
Nasıl yani?
Üzgün olduğunda, aslında üzgün değilsindir. Sadece kendini kandırıyorsundur.
Tyler ve Ally (Emilie de Ravin) ilk tanıştıklarında, Tyler çok ısrarcı idi. Sen de kızlara karşı böyle misindir?
(güler) Hayır, hiç de değil. Bazen bu karşındaki insana göre değişebilir. Genelde benim için işe yaramaz. Ben böyle şeylerde iyi değilimdir. En son bir kıza çıkma teklif ettiğim zamanı hatırlayamıyorum. Sanırım hiç böyle birşey yapmadım. Bu açıdan Tyler’dan farklı olduğumu düşünüyorum.
Peki bir kız filmdeki gibi seninle çıkmak istemez ise ne yaparsın?
Ona; “Kaç kızın benimle çıkmak isteyeceği hakkında hiç bir fikrin var mı, seni budala” derim (güler)
Şu an kimseyle birlikte misin?
(güler)
Şu anda dünyanın konuştuğu ADAM’sın. Herkes Robert Pattinson hakkında konuşuyor. Bu durum sende paranoya mı oluşturuyor yoksa bundan hoşlanıyor musun?
Bunu kontrol edebilmeyi dilerdim, ama imkansız. Her zaman bir ikilemdeyim. Bazen güzel oluyor, çünkü bunun gibi, başından sonuna dahil olduğum filmler yapabiliyorum. Pek çok oyuncunun böyle bir şansı olmuyor. Bu benim için harika birşey, ama paranoya da yaşıyorum.
Leonardo DiCaprio en başta küçük bağımsız filmler yapıyordu, sonra Romeo+Juliet ve tüm zamanların en büyük filmi haline gelen Titanik’i çekti. O filmde kendisinin değil, medyanın yarattığı bir versiyonunun rol aldığını söyledi. Sonra, kariyerine devam etmek için ”bu yaratılan canavar”ın ölmesini beklemesi gerektiğini açıkladı.
Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
O gerçekten çok genç bir yaşta Oscar’a aday gösterildi ve her zaman bir oyuncu olmak istedi. Bu benden biraz farklı bir durum. Ben de bağımsız filmler yapıyordum. Bahsettiği şeylerin bazılarını hissettiğimi düşünüyorum ve tüm bu ilgi konusunda en rahatsızlık verici şey benim öğrenmeme engel olması. Bu durumda bir oyuncu olarak içinden geçtiğin öğrenme süreci azalıyor, çünkü insanların izlemek istemeyeceği ve küçük rolleri oynaman mümkün olmuyor. Bu çok fazla baskı yaratıyor ve tamamen üstüne geliyor. Oyunculuk yapmaya çalışırken üstünüzde oluşan baskı insanı sadece olumsuz olarak etkiliyor.
Sen kendini baskı altında mı hissediyorsun?
Evet. Bu garip. Sette benden beklenen çok fazla şey vardı. Çok kötü değildi, küçük bir film yaptığımı biliyordum, ama beni endişelendiren insanların benim film tercihimi nasıl anlayacakları idi. Yapabileceğim tek şey insanların bu filmi tıpkı başka herhangi bir filmmiş gibi önyargısız bir şekilde izleyeceklerini umut etmek.
Geçmişte filmlerin ile ilgili ne tür değerlendirmeler seni üzdü?
İnsanların ”Yeni Ay” hakkındaki konuşmalarını beğenmedim, çünkü ben orada bu film serisinin bir parçası olarak değerlendirildim. Birşey bu kadar abartıldığında, ona karşı hareketlerin oluşması kaçınılmaz, ve ben eleştirilerin bu bağlamda geldiğini düşünüyorum. Chris Weitz’in inanılmaz bir yönetmen ve ben filmi gerçekten beğendim. Ben çok şanslıydım, ama maalesef insanlar o an popüler olan şeyleri yargılıyorlar.
Kendin hakkında okuduğun en garip şey ne?
Bazen, röportaj yapacağım zamanlar, insanların neler yazdığını kontrol ediyorum. Biz zamanlar bir derginin benim hamile olduğumu yazdığını okumuştum. Hem de kapaktaydı.
Eğer ünlü olmayan biri olarak 2 saat geçirme şansın olsaydı, ne yapardın?
Aslında hiç birşey. Londra’ya geri gelmek çok garip, çünkü burada çıkıp dolaşabiliyorum ve normal şeyler yapabiliyorum. Bunu bir süre sonra fark ettim. Eğer bunu daha önce fark etseydim, buraya daha önce gelirdim.
Bunun sakalın yüzünden olduğunu düşünüyor musun?
Evet, sanırım.
Sakalını kesmeyi düşünüyor musun?
Şu an Londra’da çalışıyorum ve bakalım sakalımı bırakmama izin verecekler göreceğim. Orada bulunan insanların kim olduğumu bilmediği seçmelere katılmak isterdim.
Bel Ami’deki rolün için nasıl hazırlanıyorsun?
Kilo almam gerekiyor. Ama daha sonra Şafak Vakti’nin çekimleri olacağı için çok fazla kilo almama izin vereceklerini sanmıyorum, ama Bel Ami için biraz daha yaşlı görünmem lazım. Karakterim Georges Duroy 6 yılını çok fazla içki içerek geçirmiş, bu yüzden bu rol için biraz yabani görünmek istiyorum.
Şöhret seni nasıl değiştirdi?
Amerika’ya taşındım. Her zaman bunun İngiltere’de olduğum gibi olacağını düşündüm. Noel’i geçirmek için Londra’ya geldim ve herşey çok sakindi, olacağını düşündüğümden farklı idi. Amerika’da olayların çok daha farklı olduğunu düşünüyorum – orada gerçekten hiçbir şey yapamıyorum. Sadece haberlere konu olmak istemiyorum. Dedikodu dergilerinin kapaklarında yer alan insanlarla hiç ilgilenmiyorum, çünkü saklanmanız mümkün. Ve dışarıya çıkıp bir paparazzi tarafından yakalanan herkes her zaman sıkıcı veya onun gibi görünürler.
Geçtiğimiz yıl Cannes senin için biraz çılgıncaydı…
Bir kalabalığın ortasına girmek biraz eğlenceliydi – ve 2 bodyguard biz onların arasından geçmeye çalışırken onları iteklemek zorunda kaldılar. Çok hoştu, ama aynı zamanda ”ben bunu neden yapıyorum?” diye düşünüyorsunuz. İnsanların bunun bana ilgi çekici geldiğini düşünmesini istemiyorum – ama tek bir kelime söylemenize bile gerek olmadan insanlar çılgına dönebiliyorlar.
Bu durumun çok aşırı yaşandığı zamanlar oluyor mu?
Bazen. Genelde kalabalıkla başa çıkmak bir problem değil. Caddede yürüyorsun ve birden 20 kişi arkandan koşmaya başlıyor, onların kim olduğu önemli değil – çocuklar veya değil – çok yoğun birşey. Bu çok garip bir deneyim ve bu sebeple biraz paranoyak oluyorsun. Caddelerde etrafına bakarak yürüyorsun ve sürekli her an “saldırı”ya uğrayıp, uğramayacağını kontrol ediyorsun.
Yaşadığın en aşırı deneyim ne idi?
Yeni Ay’ın İtalya çekimleri inanılmaz idi. O çekimler şimdiye kadar yaşadığım en aşırı durumdu. Orada bulunan ilave oyuncularının %60’I hayranlardı. Etrafta hayranlardan oluşan bir kalabalık vardı ve onların önünde gömleğimi çıkarmam gerekiyordu. Bu hayatımda yaptığım en garip şeydi.
O zaman şu anki gerçeğin kaçmak ve barlara ve otellere saklanmak mı?
Los Angeles’ta evet. Ve garip ama Londra’da normal bir hayat yaşıyorum.
Londra’da ne yapmaktan hoşlanıyorsun?
Son 3 yılda burada çok fazla zaman geçiremedim, ama daha önce Soho’da yaşardım, bu yüzden oradaki herkesi tanırdım. Ama geri döndüğümden beri daha önce gittiğim pek çok yerin kapandığını farkettim.
Hangi oyuncuları yetenekleri ve konumları için takdir ediyorsun?
Joaquin Phoenix ve Ryan Gosling
Piyano ve diğer müzik aletlerini çalıyorsun. Hiç bir müzik grubunda çaldın mı?
Daha gençken Bad Girls isimli küçük bir grubun elemanıydım. Bu çok zaman önceydi. Neredeyse tüm arkadaşlarım müzisyenler ve grupları var, bu yüzden bazen onlarla çalıyorum.
Bir müzisyen olmak istiyor musun?
Film müzikleri yazma ve yapma fikrini seviyorum. Kendimi tek başıma bir albüm yapacak kadar cesur hissetmiyorum.
Eğer baban olmasaydı, büyük ihitmal ile müzik sektöründe olacaktın. Babanın sana oyuncu olmanı söylediği doğru mu?
Evet doğru, çünkü bir grup güzel kız gördü ve “Rob, oraya gitmelisin” dedi. Beni bir oyuncu olmak için harekete geçiren şey bu!
Hiç Alacakaranlık’ın senin hayatını değiştireceğini düşündün mü?
Aslında, alacakaranlık’ta rol alan hiç kimsenin bunu düşündüğünü sanmıyorum. Belki bunu da başka bir gençlik filmi olarak değerlendirdik.
Moda ile ilgileniyor musun?
Marc Jacobs’u seviyorum. Neredeyse gittiğim her premierde onun koleksiyonundan kıyafetler giyiyorum, çünkü üzerimde iyi durduğunu düşünüyorum. Genelde ucuz kıyafetler alırım. Kıyafet almak için alışverişe çıkmam, bu yüzden her zaman aynı kıyafetleri giyiyorum.
Hiç moda gösterilerine gidiyor musun?
Bunu yapmam, çok utanç verici olur. Arkadaşlarım, ”Sen ne yapıyorsun? Aklını mı kaçırdın?” derler. (güler)
O gerçekten çok genç bir yaşta Oscar’a aday gösterildi ve her zaman bir oyuncu olmak istedi. Bu benden biraz farklı bir durum. Ben de bağımsız filmler yapıyordum. Bahsettiği şeylerin bazılarını hissettiğimi düşünüyorum ve tüm bu ilgi konusunda en rahatsızlık verici şey benim öğrenmeme engel olması. Bu durumda bir oyuncu olarak içinden geçtiğin öğrenme süreci azalıyor, çünkü insanların izlemek istemeyeceği ve küçük rolleri oynaman mümkün olmuyor. Bu çok fazla baskı yaratıyor ve tamamen üstüne geliyor. Oyunculuk yapmaya çalışırken üstünüzde oluşan baskı insanı sadece olumsuz olarak etkiliyor.
Sen kendini baskı altında mı hissediyorsun?
Evet. Bu garip. Sette benden beklenen çok fazla şey vardı. Çok kötü değildi, küçük bir film yaptığımı biliyordum, ama beni endişelendiren insanların benim film tercihimi nasıl anlayacakları idi. Yapabileceğim tek şey insanların bu filmi tıpkı başka herhangi bir filmmiş gibi önyargısız bir şekilde izleyeceklerini umut etmek.
Geçmişte filmlerin ile ilgili ne tür değerlendirmeler seni üzdü?
İnsanların ”Yeni Ay” hakkındaki konuşmalarını beğenmedim, çünkü ben orada bu film serisinin bir parçası olarak değerlendirildim. Birşey bu kadar abartıldığında, ona karşı hareketlerin oluşması kaçınılmaz, ve ben eleştirilerin bu bağlamda geldiğini düşünüyorum. Chris Weitz’in inanılmaz bir yönetmen ve ben filmi gerçekten beğendim. Ben çok şanslıydım, ama maalesef insanlar o an popüler olan şeyleri yargılıyorlar.
Kendin hakkında okuduğun en garip şey ne?
Bazen, röportaj yapacağım zamanlar, insanların neler yazdığını kontrol ediyorum. Biz zamanlar bir derginin benim hamile olduğumu yazdığını okumuştum. Hem de kapaktaydı.
Eğer ünlü olmayan biri olarak 2 saat geçirme şansın olsaydı, ne yapardın?
Aslında hiç birşey. Londra’ya geri gelmek çok garip, çünkü burada çıkıp dolaşabiliyorum ve normal şeyler yapabiliyorum. Bunu bir süre sonra fark ettim. Eğer bunu daha önce fark etseydim, buraya daha önce gelirdim.
Bunun sakalın yüzünden olduğunu düşünüyor musun?
Evet, sanırım.
Sakalını kesmeyi düşünüyor musun?
Şu an Londra’da çalışıyorum ve bakalım sakalımı bırakmama izin verecekler göreceğim. Orada bulunan insanların kim olduğumu bilmediği seçmelere katılmak isterdim.
Bel Ami’deki rolün için nasıl hazırlanıyorsun?
Kilo almam gerekiyor. Ama daha sonra Şafak Vakti’nin çekimleri olacağı için çok fazla kilo almama izin vereceklerini sanmıyorum, ama Bel Ami için biraz daha yaşlı görünmem lazım. Karakterim Georges Duroy 6 yılını çok fazla içki içerek geçirmiş, bu yüzden bu rol için biraz yabani görünmek istiyorum.
Şöhret seni nasıl değiştirdi?
Amerika’ya taşındım. Her zaman bunun İngiltere’de olduğum gibi olacağını düşündüm. Noel’i geçirmek için Londra’ya geldim ve herşey çok sakindi, olacağını düşündüğümden farklı idi. Amerika’da olayların çok daha farklı olduğunu düşünüyorum – orada gerçekten hiçbir şey yapamıyorum. Sadece haberlere konu olmak istemiyorum. Dedikodu dergilerinin kapaklarında yer alan insanlarla hiç ilgilenmiyorum, çünkü saklanmanız mümkün. Ve dışarıya çıkıp bir paparazzi tarafından yakalanan herkes her zaman sıkıcı veya onun gibi görünürler.
Geçtiğimiz yıl Cannes senin için biraz çılgıncaydı…
Bir kalabalığın ortasına girmek biraz eğlenceliydi – ve 2 bodyguard biz onların arasından geçmeye çalışırken onları iteklemek zorunda kaldılar. Çok hoştu, ama aynı zamanda ”ben bunu neden yapıyorum?” diye düşünüyorsunuz. İnsanların bunun bana ilgi çekici geldiğini düşünmesini istemiyorum – ama tek bir kelime söylemenize bile gerek olmadan insanlar çılgına dönebiliyorlar.
Bu durumun çok aşırı yaşandığı zamanlar oluyor mu?
Bazen. Genelde kalabalıkla başa çıkmak bir problem değil. Caddede yürüyorsun ve birden 20 kişi arkandan koşmaya başlıyor, onların kim olduğu önemli değil – çocuklar veya değil – çok yoğun birşey. Bu çok garip bir deneyim ve bu sebeple biraz paranoyak oluyorsun. Caddelerde etrafına bakarak yürüyorsun ve sürekli her an “saldırı”ya uğrayıp, uğramayacağını kontrol ediyorsun.
Yaşadığın en aşırı deneyim ne idi?
Yeni Ay’ın İtalya çekimleri inanılmaz idi. O çekimler şimdiye kadar yaşadığım en aşırı durumdu. Orada bulunan ilave oyuncularının %60’I hayranlardı. Etrafta hayranlardan oluşan bir kalabalık vardı ve onların önünde gömleğimi çıkarmam gerekiyordu. Bu hayatımda yaptığım en garip şeydi.
O zaman şu anki gerçeğin kaçmak ve barlara ve otellere saklanmak mı?
Los Angeles’ta evet. Ve garip ama Londra’da normal bir hayat yaşıyorum.
Londra’da ne yapmaktan hoşlanıyorsun?
Son 3 yılda burada çok fazla zaman geçiremedim, ama daha önce Soho’da yaşardım, bu yüzden oradaki herkesi tanırdım. Ama geri döndüğümden beri daha önce gittiğim pek çok yerin kapandığını farkettim.
Hangi oyuncuları yetenekleri ve konumları için takdir ediyorsun?
Joaquin Phoenix ve Ryan Gosling
Piyano ve diğer müzik aletlerini çalıyorsun. Hiç bir müzik grubunda çaldın mı?
Daha gençken Bad Girls isimli küçük bir grubun elemanıydım. Bu çok zaman önceydi. Neredeyse tüm arkadaşlarım müzisyenler ve grupları var, bu yüzden bazen onlarla çalıyorum.
Bir müzisyen olmak istiyor musun?
Film müzikleri yazma ve yapma fikrini seviyorum. Kendimi tek başıma bir albüm yapacak kadar cesur hissetmiyorum.
Eğer baban olmasaydı, büyük ihitmal ile müzik sektöründe olacaktın. Babanın sana oyuncu olmanı söylediği doğru mu?
Evet doğru, çünkü bir grup güzel kız gördü ve “Rob, oraya gitmelisin” dedi. Beni bir oyuncu olmak için harekete geçiren şey bu!
Hiç Alacakaranlık’ın senin hayatını değiştireceğini düşündün mü?
Aslında, alacakaranlık’ta rol alan hiç kimsenin bunu düşündüğünü sanmıyorum. Belki bunu da başka bir gençlik filmi olarak değerlendirdik.
Moda ile ilgileniyor musun?
Marc Jacobs’u seviyorum. Neredeyse gittiğim her premierde onun koleksiyonundan kıyafetler giyiyorum, çünkü üzerimde iyi durduğunu düşünüyorum. Genelde ucuz kıyafetler alırım. Kıyafet almak için alışverişe çıkmam, bu yüzden her zaman aynı kıyafetleri giyiyorum.
Hiç moda gösterilerine gidiyor musun?
Bunu yapmam, çok utanç verici olur. Arkadaşlarım, ”Sen ne yapıyorsun? Aklını mı kaçırdın?” derler. (güler)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder