14 Ekim 2009 Çarşamba

“Alacakaranlık” Oyuncularını Bir Türk Kızı Giydiriyor...

24 yaşındaki Melis Kuriş, “Alacakaranlık” oyuncularını kırmızı halı ve galalarda giydiriyor. Son dönemde dünyada fırtına gibi esen ve vampir furyasını başlatan “Alacakaranlık” (Twilight) filmini izlemeyeniniz (ya da kitabını okumayanınız) olsa bile, artık duymayanınız yoktur. İnsan yerine hayvan kanı içtiği için şakayla karışık “vejetaryen” denen vampirlerin maceralarını anlatan bu filmin ikincisi de yolda. Bu filmin bizi özellikle ilgilendiren yanı ise oyuncularının günlük hayattaki kıyafet seçimlerini Melis Kuriş adlı bir Türk’ün yapması. Bunu öğrenir öğrenmez internetten Kuriş’in izini buldum ve sizin için kısa bir röportaj yaptım. Kuriş henüz 24 yaşında ve ünlülerin memleketi Los Angeles’ta yaşıyor. Teksas doğumlu, babası Türk, annesi Amerikalı. 1 yaşındayken İstanbul’a taşınmışlar, 6 yaşında annesiyle birlikte ABD’ye geri dönmüş. 17 yaşında FIDM adlı moda okuluna gitmek üzere Los Angeles’a yerleşmiş. O gün bugündür bu şehirde ikamet ediyor. Bu yaşta isim yapmasını ise 17 yaşında çalışma hayatına atılmasına borçlu. Okul yıllarında Christina Applegate, Snoop Dogg ve Elijah Wood gibilerinin stylist’i Michael Holdaway’in yanında çalışmış, ondan sonra ise Jessica Simpson’ı giydiren Jessica Paster ve Lindsay Lohan’ın moda danışmanı Annie Jagger’ın yanında yetişmiş. Kuriş’in yıldızı esas “Benimle Dans Eder misin” yarışmasının ABD versiyonu “So You Think You Can Dance”in sunucusu Cat Deeley‘nin kostümlerini seçip bir araya getirmesiyle parladı ve piyasada adı duyuldu. Herkes Deeley’nin kostümlerinden bahsediyor ve kostümleri bir araya getiren vintage parçaların nerelerden bulunduğunu merak ediyordu. Kuriş 1,5 yıl Deeley’i giydirdikten sonra daha çok moda çekimlerine, defilelere, müzik videolarına ve reklamlara yöneldi. “Alacakaranlık” kızlarından ikisini (Ashley, Rachalle) H dergisinin bir çekimi için giydirdikten sonra filmin oyuncularını tüm basın toplantıları, kırmızı halılar ve galalarda giydirmek üzere işe alındı. Bakın Kuriş işi, “Alacakaranlık” macerası ve ilham kaynağı babası Yakup hakkında neler anlatıyor... “Galadan sonra hayatım değişti” “Alacakaranlık”ın cast’ını gala için giydirmek hayatımın en güzel ama yorucu deneyimi oldu. Galadan bir ay önce çocuklar için 180 kıyafet topladım. Evim showroom gibiydi, 20 portatif askıda kıyafetler ve 400 çift ayakkabı her yeri kaplıyordu. “Alacakaranlık” oyuncularını gala için giydirdikten sonra hayatım dramatik bir şekilde değişti. Birden genç ünlüleri Altın Küre, Oscar, MTV ve Grammy törenleri için giydirmeye başladım ve Lily Collins, Jennie Garth ve Keke Palmer gibi yeni müşterilerim oldu. Müşterilerimin öyle ya da böyle trendsetter’lar olmasına çalışırım. Kıyafetlerinin onların kişiliğini yansıtması gerektiğini düşünüyorum. Bazen canlandırdıkları karakterlerden de esinlendiğimi görebilirsiniz tabii. “Rob kafasına göre giyiniyor” “Alacakaranlık”ın başrol oyuncusu Rob (Robert Pattinson) bir stylist ile çalışmıyor; komik ama kendi kafasına göre giyiniyor. Onunla tanıştım tabii ama henüz birlikte çalışmadık. “Babam üç parçalı takım ve monokl ile sokağa çıkar” Babamın ismi Yakup Kuriş. İstanbul’da yaşıyor. Hayatım boyunca moda alanında esin kaynağım o oldu. Kusursuz bir zevki vardır. Küçüklüğümden beri bana nasıl giyinmem, hangi trendleri benimsemem gerektiği konusunda yol gösterdi. Onun giyimdeki esin kaynağı mimaridir. Bana büyürken hep “Eğer bir odayı giydirebilirsen bir insanı da giydirebilirsin” derdi. Babam üç parçalı bir takım elbise ve gözünde monokl ile sokağa çıkan bir adamdır. Eskiden beri vintage saatler ve gözlükler toplar, hiçbirini de atmaz. Kısa bir süre önce 80’lerden kalma koca bir Jean Paul Gaultier ürün koleksiyonunu bana hediye etti. “Türk kadınlarının takıları dikkat çeker” Bence Türk kadınlarının giyim kuşamda en güçlü oldukları konu takı. Aklımda takıları her zaman yer etmişlerdir. Teyzem Nur yıllar önce bana çok güzel bir bilezik vermişti. Takıp da çıkarmadığım tek şeydir bu bilezik. Türkiye’de tecrübe ettiğim kültürü ve hayat tarzını bana her daim hatırlatır. Masa’da trend semineri Geçtiğimiz yıl İstinye Park’ta ünlü trend gözcüsü Sue Evans’ın sunum yaptığı bir trend semineri düzenlenmişti. Önümüzdeki salı, bu seminerin ikincisi Masa Restoran’da düzenlenecek ve bu kez trendsetter William Arlotti iki saat süresince 2010 dünya trendlerini, değerlendirmelerini ve öngörülerini aktaracak; ipuçları verecek. Yenilikleri önceden takip etmeyi isteyenler salı günlerini bu semineri izleyerek değerlendirebilirler.
Marka Bağımlısı Ev
Otomobilinin koltuklarını LV yazılı, monogramlı kumaşlarla kaplatanlar gibi türlü Louis Vuitton görgüsüzlükleriyle karşı karşıya kaldık, hazmettik ve alıştık da. Ama bu nedir yahu?
Hansel ve Gratel’in “Umutsuz Ev Kadınları”nı hedefleyen versiyonu bugün yazılsa kahramanları baştan çıkaran ev bu mu olurdu acaba? Evin dışı Louis Vuitton desenli ise içi de markanın çantalarıyla, valizleriyle, kıyafetleriyle doludur diyerek ormanda bu evi mi aramaya çıkacaktı kahramanlarımız?
Fotoğrafta gördüğünüz ev Meksika’nın orta yerinde, tozlu bir sokakta kendi halinde evlerin sırasında böyle sırıtıyor.
Dikkatli baktığınızda binayı bir şeyle kaplamadıklarını, tamamen boyayla bu görüntüyü elde ettiklerini görüyorsunuz.
Semboller nasıl boyanıyor öyle, tek tek mi, bilemiyorum.
Artık onu da bir boya badana ustasına soracaksınız.
Malum bizim Türkler apartmanların dışını en mide bulandırıcı renklerde boyamaya bayılır. “Beyazın nesi var?” diye düşündürtür.
Eğer uygulama kolaysa, apartmanını rengarenk boyamaya meraklı Türkler arasında yaygınlaşabilecek bir trend bu, ne dersiniz?

Hiç yorum yok: