11 Ekim 2012 Perşembe

Rob'dan Alacakaranlık Deneyimleri





Merhaba Rob! Alacakaranlık deneyiminden neler öğrendin?


Bir şeylere doğru açıdan bakmayı öğrendim; mesela bir aktörün etrafında dönen şamatanın fani olduğunu. Bir gün tapılırken ertesi gün nefret edilen kişi olabildiğinizi. Şimdilik Alacakaranlık'ın etrafındaki bu çılgınlık hala devam ediyor ama ben eskisi kadar tecrübesiz değilim. Birkaç ay sonra son film de vizyona girdiğinde insanlar bunu aşmış olacak. Bizim yerimizi alacak kişiler zaten mevcut. Bunun için üşündüğüm isimler de Açlık Oyunları oyuncuları.


Sonuç olarak Edward'ı canlandırdığın için memnunsun, değil mi?


Evet, o benim bir uzantım, sanki yakın bir arkadaşım gibi. Bana kendim hakkında pek çok şey öğretti, bunun için minnettarım. Büyümemi sağladı. Eğer Stephenie Meyer yarın Alacakaranlık'ın devamını yazsa oturup memnuniyetle okurum. Ama insanların tekrar o rol için beni düşüneceklerini sanmıyorum. Edward'ı yeniden canlandırmak için yaş olarak büyük kaçacağım.


Bu başarıyı elde etmeden önceki yaşamın nasıldı?


Oynamak için rol bulmakta zorlanıyordum. Üç yıl boyunca günlük 40$ veren küçük yapımlar dışında neredeyse hiç bir iş bulamadım. Aramızda kalsın neredeyse bu işi yapmaktan vazgeçecektim, ama sonra Edward'ı rolü için teklif geldi, inanamadım.


Kendini vampir olarak görememiş miydin?


Başka şansım yoktu, tam bir züğürttüm. Kimse benim başaracağıma inanmıyordu, Catherine Hardwicke hariç. Zaten yapımcıları zorlayanda oydu. Yani bir açıdan bu rol normal yaşantımda, günlük hayatımda kendimi geliştirmemi sağladı. Fakat diğer yandan en önemsediğim şeyimi elimden aldı; özgürlüğümü. Kimileri bunun şöhretin bedeli olduğunu söylüyor. Fakat üzgünüm onlara katılmıyorum çünkü bu ödenmesi çok yüksek bir bedel.


Yani çekimlerin bitmiş olmasına 'özgürlük' olarak bakıyorsun?


Garip bir duygu aslında aynı anda büyük bir 'ohh' çekip rahatlarken diğer yandan üzgün hissediyorum. Şimdilik bildiğim bir şey var o da başarıya ulaştığım. Peki, bu sonsuza kadar devam edecek mi? Hiçbir fikrim yok fakat yarın öbür gün başarısız filmlere imza atacak olursam oturup bunun için ağlamam.


Geçmişe, ergenlik yıllarına dönelim. Yeni okul yılına başlamadan önce nasıl bir ruh halinde olurdun onu merak ediyorum...


Eğer sınıf birincisi birinin konuşması hakkında bir şeyler duymak istiyorsanız yanlış adrestesiniz, çünkü ben öyle biri değildim. Fakat kötü bir öğrenci de değildim. 15 yaşındayken disiplinli, öğretilenleri kavrayan, sınıfta derslerine kulak veren biriydim, ta ki kitap okumaya başlayana kadar. Kitap okuyarak okulda öğretilenlerden daha çok şey öğrendim. Dolaylı şekillerde bile olsa genç insanları kitap okumaya teşvik ettiğim için oldukça memnunum. Aynı şekilde Alacakaranlık da büyüleyici bir aşk hikayesiyle bütün genç jenerasyona okumayı sevdirdi.


Gelelim 10 puanlık soruya! Diyelim ki baba olacaksın kız çocuğun mu yoksa erkek çocuğun mu olsun isterdin?


Sanırım erkek çocuğunu daha iyi anlayacağımı düşünüyorum. Kızları anlamak zordur. 800 sayfalık Çince yazılmış bir kullanma kılavuzuyla doğuyorlar sanki! Nasıl okunacağını biliyor olsanız bile hala en önemli sayfaları eksik okuduğunuz fark edersiniz ve doğaçlama yaparsınız. Fakat erkek çocuklarıyla her şey daha kolay. Spor, televizyon, bir video oyunu, bir büyük kase atıştırmalık, biraz içecek ve onu mutlu edersiniz (gülüyor)!

Hiç yorum yok: