27 Ağustos 2013 Salı

InStyle Almanya Röportajı



  Robert Pattinson, Alacakaranlık'ın yıldızı ve Dior Homme kampanyasının yeni yüzü, neden takım elbiselerini sadece bir kez giydiğini, parasını en çok neye harcamaktan hoşlandığını ve Bernadette'nin (...Bernie) neden kendisinin gerçek aşkı olduğunu anlatıyor.

Dior için akıllıca bir adım, Rob içinse imaj tazeleme fırsatı. Bir gençlik idolünden yetişkin bir adama dönüşüm. Beverly Hills Oteli'ndeki röportajımız esnasında hala dün akşamki Dior partisinden dolayı ayık olmadığını fark ediyorum. Üzerinde Nike spor ayakkabıları, kot pantolonu ve Acne marka gömleği var; şapkasını, sakallarını ve yanından ayırmadığı elektronik sigarasını da unutmayalım. Onu böyle bir ruh halinde sık sık görmüyoruz. Yalnızlığı biriyle beraber olmaya tercih eder mi? "Bu soruya verecek bir cevabım yok." diyor. Görünen o ki diğer sorulara verilecek cevabı var.

-Alacakaranlık'ı ardında bırakır bırakmaz Dior'a modellik yaparak bir sonraki jenerasyonu da peşinden koşturacak gibi görünüyorsun. Seks sembolü olarak görülme fikriyle artık barışık mısın?

(Gülüyor) Bu bilinçli bir adımdı. Şimdi artık daha da büyüdüm. Geçen yıla kadar hala bir çocuk gibi hissediyordum, kendime güvenim yoktu. Her şey birden bire olmaya başladı, sanırım çok şanslıydım. Egom da buna ayak uydurdu. Artık bir kariyer planım var.

-Neler yapmak istiyorsun?

'Anlaşılmaz' filmler yapmaya devam etmek istiyorum ama bu bağımsız filmlere maddi katkı sağlamak adına gözden uzak olmak da istemiyorum. Alacakaranlık'tan sonra bir başka büyük stüdyo filmi yapabilirdim tabii ama Dior'un daha klas bir adım olduğunu düşündüm. Daha önce gerçek anlamda erkeksi ve erotik bir karakter hiç canlandırmamıştım.

-Bir yıllık bir ara verebilirdin ya da Londra'ya dönebilirdin.

Benim için Londra artık eski Londra değil. En son orada yaşadığımda, kendi dairemdeydim ve bu altı yıl kadar önceydi. Şimdilerde neredeyse bütün arkadaşlarım New York'a taşındı. Sadece ailem orada kaldı.

-Dior seni modern çağın James Dean'i olarak sunuyor. Sen de hayatının her gününü son gününmüş gibi yaşayanlardan mısın?

Bir bakıma evet... Eğer yarın ölecek olursam, bu sorun olmaz. Çünkü kendimi hiçbir şeyden mahrum bırakmıyorum. Ama çok da heyecanlı bir hayatım olduğu söylenemez.

-Son zamanlarda yaşadığın en heyecan verici şey neydi?

Araba kullanırken emniyet kemeri takmamak!

-İddia ettiğin gibi kötü bir sürücüysen bu sayılabilir.

Artık daha iyi araba kullanıyorum, eskisi kadar panik yapmıyorum. Bu da muhtemelen benim yeni özgüvenimden kaynaklanıyor. Ya da trafikte çokça sıkışıp kaldığım içindir. Sanırım bütün korkularınızı unutmanız için yeterince sinirlenmeniz gerekiyor!

-Peki bir ünlü olarak hayatını kim koruyor?

Bir menajerim yok. Kendi başıma da 'Hayır' diyebiliyorum. Ama köpeklerim Bear ve Bernadette büyüyüp birer koruma köpeği oldular adeta. Evime yaklaşanları kovalıyorlar. Zaten evimde değerli hiçbir şey de yok, isterlerse koltuğumu çalabilirler ama (gülüyor).

-En büyük lüksün nedir?

Aslında en çok parayı uçak biletlerine harcıyorum. Los Angeles'tan Londra'ya 1. sınıf için bir uçak bileti 20 bin dolar. Ama iş bir kot pantolona 200 dolar vermeye geldiğinde bu çok fazla oluyor.

-Ama hala ünlü tasarımcıların takımlarını giymeyi seviyorsun.

Kesinlikle. Takım elbiselerimle garip bir ilişkim var; onları sadece bir defa giyiyorum ama onlardan ayrılmak da istemiyorum. Sanırım depoda binlerce takım elbisem olmalı.

-Bu durum kulağa fazla kibirli geliyor.

Ben hala bira içmeyi spor yapmaya tercih ediyorum. Ama görünüşümün benim markam olduğu gerçeğini kavramaya başladım. Bu markaya yapılacak her yatırım bana yeni bir iş imkanı sağlayacaktır.

-Yani kırmızı halıdaki görüntün konusunda bayan meslektaşlarının hissettiği baskıyı sen de mi hissediyorsun?

Sürekli panik atak geçiriyorum (gülüyor). Eğri duracağım korkusu ya da yanlış kıyafet seçimi konusunda fazlasıyla endişeniyorum. Stilistim Ryan Hastings de sorduğu tonlarca soruyla beni çileden çıkarıyor.

-Sürekli 'En İyi Giyinenler' listesinde olduğuna göre yaptıkların işe yarıyor gibi.

Bu konuda Ryan'a da teşekkür etmek lazım. Fakat son Alacakaranlık filminin galasında giydiğim Gucci takım elbiseyi ben bizzat tasarladım. Yeşil, balıksırtı desenli olan.

-Artık daha sık Dior kullanıyor olmalısın?

Tenimde kesinlikle kullanıyorum (gülüyor).

-Burnun koku alma konusunda hassas mıdır?

Evet. Etrafımdaki biri rahatsız hissettiğinde ve yalan söylediğinde bunun kokusunu alırım. Çok acımtırak bir koku.

-Hayatındaki ilk kız nasıl kokuyordu?

12 yaşındayken ki kız arkadaşım mı? Sabun ve çamaşır deterjanı kokuyordu. Çok garipti. Bence biraz kirli olmanın kimseye zararı olmaz...
 
Eylül 2013

Hiç yorum yok: