28 Ağustos 2013 Çarşamba

Robert Los Angeles Çocuk Hastanesi'nde.






Robert Los Angeles Çocuk Hastanesi'ni Ziyaret Etti. 

Rob: "Selam, n'aber? Ben Robert Pattinson, Los Angeles Çocuk Hastanesi'ndeyim. Beni ağırladığınız için teşekkür ederim. Harika bir gün geçirdim, umarım yakında tekrar görüşürüz. Çok teşekkürler!"

Şu aralar Maps to the Stars çekimlerini sürdüren 27 yaşındaki oyuncu çocuklarla fotoğraf çektirip onların çerçevelerini imzaladıktan sonra pembe bir çerçeve hazırlayıp onu kalplerle süsledi ve berbat el kabiliyeti hakkında kahkalar attı.

Child Life görevlisi Ana Vega: "Robert çocuklarla karşılaşacağı için fazlasıyla gergindi fakat onları geri çevirmek istemedi bu da onun ne kadar alçakgönüllü oluduğunun bir kanıtı. O çok merhametli ve kibar biri."

Pattinson ayrıca odasından çıkamama durumu olan iki hastayı -büyük Alacakaranlık hayranı- daha ziyaret etti.

Hastanenin halkla ilişkiler müdürü Lyndsay Hutchinson: "Hastalardan birinin şaşkınlığı ve hayranlığı karşısında gülmeden edemedik. Bunun onun için dünyalara bedel olduğunu anlayabiliyordunuz; gözleri dolmuş ve ağzı kulaklarındaydı. Diğer küçük kız ise sürekli ona şaka yapıyordu ve Amerikan aksanı yapması için yalvarıyordu. Çabucak arkadaş olmuşlardı."

Dior Homme Parfümü Çekimleri








Bilim Kurguyu Seviyor.


Robert Pattinson: ''Blade Runner ve Star Wars (Yıldız Savaşları). Bilim kurgu türünü ve o türde yaratılan dünyaları çok seviyorum. Çocukken The Empire Strikes Back izleyip kendinizi karakterlerle bütünleştirip, onlardan biri olduğunuza inanırsınız hatta film bitse bile bu devam eder. Bu büyüleyici bir şey. Mesela benim hala Star Wars oyuncaklarında gözüm var. Eğer biri bana doğum günümde bir ışın kılıcı hediye ederse sevinçten havalara uçarım.''

Cosmogirl Posteri.


Cosmogirl Eylül ayı dergisinde Taylor,Kristen ve Robert posteri veriyor.

Edward'a Bürünmek Zor.


Robert: ''Bir tane daha Alacakaranlık filmi çekemezdim. Her seferinde o karaktere tekrardan bürünmek gittikçe daha zor bir hal alıyordu, sürekli kendimi tekrarlıyormuşum gibi hissediyordum.''

- El Pais (İspanya) Dergisi Röportajından (Ağustos 2013)

HeyGirl'de Robert Posteri.


HeyGirl Eylül Ayında Robert Pattinson Posteri Var!

Maps of the Stars Çekimlerinden.



Ağustos 2013

27 Ağustos 2013 Salı

InStyle Almanya Röportajı



  Robert Pattinson, Alacakaranlık'ın yıldızı ve Dior Homme kampanyasının yeni yüzü, neden takım elbiselerini sadece bir kez giydiğini, parasını en çok neye harcamaktan hoşlandığını ve Bernadette'nin (...Bernie) neden kendisinin gerçek aşkı olduğunu anlatıyor.

Dior için akıllıca bir adım, Rob içinse imaj tazeleme fırsatı. Bir gençlik idolünden yetişkin bir adama dönüşüm. Beverly Hills Oteli'ndeki röportajımız esnasında hala dün akşamki Dior partisinden dolayı ayık olmadığını fark ediyorum. Üzerinde Nike spor ayakkabıları, kot pantolonu ve Acne marka gömleği var; şapkasını, sakallarını ve yanından ayırmadığı elektronik sigarasını da unutmayalım. Onu böyle bir ruh halinde sık sık görmüyoruz. Yalnızlığı biriyle beraber olmaya tercih eder mi? "Bu soruya verecek bir cevabım yok." diyor. Görünen o ki diğer sorulara verilecek cevabı var.

-Alacakaranlık'ı ardında bırakır bırakmaz Dior'a modellik yaparak bir sonraki jenerasyonu da peşinden koşturacak gibi görünüyorsun. Seks sembolü olarak görülme fikriyle artık barışık mısın?

(Gülüyor) Bu bilinçli bir adımdı. Şimdi artık daha da büyüdüm. Geçen yıla kadar hala bir çocuk gibi hissediyordum, kendime güvenim yoktu. Her şey birden bire olmaya başladı, sanırım çok şanslıydım. Egom da buna ayak uydurdu. Artık bir kariyer planım var.

-Neler yapmak istiyorsun?

'Anlaşılmaz' filmler yapmaya devam etmek istiyorum ama bu bağımsız filmlere maddi katkı sağlamak adına gözden uzak olmak da istemiyorum. Alacakaranlık'tan sonra bir başka büyük stüdyo filmi yapabilirdim tabii ama Dior'un daha klas bir adım olduğunu düşündüm. Daha önce gerçek anlamda erkeksi ve erotik bir karakter hiç canlandırmamıştım.

-Bir yıllık bir ara verebilirdin ya da Londra'ya dönebilirdin.

Benim için Londra artık eski Londra değil. En son orada yaşadığımda, kendi dairemdeydim ve bu altı yıl kadar önceydi. Şimdilerde neredeyse bütün arkadaşlarım New York'a taşındı. Sadece ailem orada kaldı.

-Dior seni modern çağın James Dean'i olarak sunuyor. Sen de hayatının her gününü son gününmüş gibi yaşayanlardan mısın?

Bir bakıma evet... Eğer yarın ölecek olursam, bu sorun olmaz. Çünkü kendimi hiçbir şeyden mahrum bırakmıyorum. Ama çok da heyecanlı bir hayatım olduğu söylenemez.

-Son zamanlarda yaşadığın en heyecan verici şey neydi?

Araba kullanırken emniyet kemeri takmamak!

-İddia ettiğin gibi kötü bir sürücüysen bu sayılabilir.

Artık daha iyi araba kullanıyorum, eskisi kadar panik yapmıyorum. Bu da muhtemelen benim yeni özgüvenimden kaynaklanıyor. Ya da trafikte çokça sıkışıp kaldığım içindir. Sanırım bütün korkularınızı unutmanız için yeterince sinirlenmeniz gerekiyor!

-Peki bir ünlü olarak hayatını kim koruyor?

Bir menajerim yok. Kendi başıma da 'Hayır' diyebiliyorum. Ama köpeklerim Bear ve Bernadette büyüyüp birer koruma köpeği oldular adeta. Evime yaklaşanları kovalıyorlar. Zaten evimde değerli hiçbir şey de yok, isterlerse koltuğumu çalabilirler ama (gülüyor).

-En büyük lüksün nedir?

Aslında en çok parayı uçak biletlerine harcıyorum. Los Angeles'tan Londra'ya 1. sınıf için bir uçak bileti 20 bin dolar. Ama iş bir kot pantolona 200 dolar vermeye geldiğinde bu çok fazla oluyor.

-Ama hala ünlü tasarımcıların takımlarını giymeyi seviyorsun.

Kesinlikle. Takım elbiselerimle garip bir ilişkim var; onları sadece bir defa giyiyorum ama onlardan ayrılmak da istemiyorum. Sanırım depoda binlerce takım elbisem olmalı.

-Bu durum kulağa fazla kibirli geliyor.

Ben hala bira içmeyi spor yapmaya tercih ediyorum. Ama görünüşümün benim markam olduğu gerçeğini kavramaya başladım. Bu markaya yapılacak her yatırım bana yeni bir iş imkanı sağlayacaktır.

-Yani kırmızı halıdaki görüntün konusunda bayan meslektaşlarının hissettiği baskıyı sen de mi hissediyorsun?

Sürekli panik atak geçiriyorum (gülüyor). Eğri duracağım korkusu ya da yanlış kıyafet seçimi konusunda fazlasıyla endişeniyorum. Stilistim Ryan Hastings de sorduğu tonlarca soruyla beni çileden çıkarıyor.

-Sürekli 'En İyi Giyinenler' listesinde olduğuna göre yaptıkların işe yarıyor gibi.

Bu konuda Ryan'a da teşekkür etmek lazım. Fakat son Alacakaranlık filminin galasında giydiğim Gucci takım elbiseyi ben bizzat tasarladım. Yeşil, balıksırtı desenli olan.

-Artık daha sık Dior kullanıyor olmalısın?

Tenimde kesinlikle kullanıyorum (gülüyor).

-Burnun koku alma konusunda hassas mıdır?

Evet. Etrafımdaki biri rahatsız hissettiğinde ve yalan söylediğinde bunun kokusunu alırım. Çok acımtırak bir koku.

-Hayatındaki ilk kız nasıl kokuyordu?

12 yaşındayken ki kız arkadaşım mı? Sabun ve çamaşır deterjanı kokuyordu. Çok garipti. Bence biraz kirli olmanın kimseye zararı olmaz...
 
Eylül 2013

El Pais (İspanya) Dergisi Röportajı



Seyirciyi cepte bilip asla o şekilde hareket etmeyişi üzerine: "Bir seyirciyi seyirci olarak görme yeteneğim yok benim. Benim gözümde hepsi özgün birer kişi ve kafamda onların her biriyle... diyalog kuruyorum. Bu imkansız bir durum."

Popüler oğlan tabirini bir kenara koyup kendine sağlam bir kariyer oluşturma hedefi hakkında: "Eğer her yıl Cannes'a gitme şansım olsaydı o filmden alacağım para umurumda bile olmazdı. Bütün filmlerimin o festivale gitmesini çok isterim."

'Cosmopolis'in diğer filmlerinden farklı oluşu üzerine: "Daha önce yaptığım hiç bir işe benzemiyordu ve ben de bunu çok sevdim."

Cronenberg'le tekrar bir araya geldikleri 'Maps to the Stars' hakkında: "Cosmopolis'ten daha etkin bir film ama bir Şiddetin Tarihçe'si (A History of Violence) olamaz tabii ki. Karanlık bir senaryoya sahip. Ben içinde komedi de olduğunu görebiliyorum ama bunu fark etmek için biraz sıradışı bir espri anlayışınız olmalı çünkü bir komedi değil. "

Sıradaki projelerinde biri de Werner Herzog yöneteceği 'Queen of the Desert'. Yazar/yönetmenlerin filmleri özellikle mi ilgini çekiyor?

Dahi insanlarla çalışmak istiyorum. 17 yaşındayken hazırladığım favori filmler listemi yeniden düzenliyorum. Werner'la ilk tanıştığımızda biraz sohbet etmiştik iki hafta sonra bana Arabistan'lı Lawrence rolünü teklif etti. Bu yıl sonunda çekimlere başlamayı planlıyoruz.

2013'te hiç yeni filmin olmadı. Fakat rol yağmuru devam ediyor. Bir modern western hikayesi olan 'The Rover'ın çekimleri için Avustralya'nın tozlu kasabalarında kan ter içinde sineklerle boğuştun. Bu çok da çekici olmasa gerek.

Çekimleri çölde yaptık. Karakterim dişini kırıyor, yaralanıyor ve çamura bulanıyordu. Sette kimse seksi görünme çabası içerisinde değildi yani Alacakaranlık'ın tam tersiydi. Daha önce filmlerde üstsüz olmaktan çok utanırdım ama bu filmde neredeyse hiç giyinik değildim.

Bu da bir adım sayılır...

Evet! Bundan sonra artık hep üstsüz dolaşacağım!

Saçlarını kestirdiğin için hayranların üzgün olmalı.

Saçlarım kendime özgü bir şeydi ama bu durum tamamen tembellikten kaynaklanıyordu. Berbere gitmiyorum çünkü saç tıraşına para vermek istemiyorum. Film çekeceğim zaman zaten icabına bakıyorlar.

Yani kendine bakım yapmıyor musun?

Daha fazla yapmam lazım. Mesela dün oturup kırışıklıklar ve beyazlayan saçlar üzerine düşündüm.


Kendisi bunu saklamıyor, Pattinson daha az yakışıklı görünmek için adeta çaba harcıyor. Bu açıdan biraz Brad Pitt'e benziyor. Dior Homme'un fotoğrafçısı Nan Goldin için de bu mükemmel bir malzeme. Hayatın karanlık yanlarını ölümsüzleştirmekle ünlü fotoğrafçı onun asimetrik duruşunu ön plana çıkararak olduğundan yaşlı görünmesini sağlıyor.
Dün basın konferansında artık daha olgun hissettiğini itiraf ettin. Ne anlamda bir olgunluk bu?


Bu his 8 ay kadar önce 27 yaşıma girdiğimi hissettiğim zaman başladı. Yıllardır kendime göre olgunca kararlar veriyordum. Bunun için aileme de danışabilirdim ama onların da bana söyleyecek bir şeyi olmazdı. Neyse ki artık bu konuda çok daha rahatım.

Edward Cullen'ı 5 yıl boyunca canladırdın, yani insanların ilgisini çekmen için fazlasıyla yeterli bir süre. Vampirliğe ve Efsane'nin sana sağladığı istikrara veda etmek zor oldu mu?

Ama ben bir tane daha Alacakaranlık filmi çekemezdim. Her seferinde o karaktere tekrardan bürünmek gittikçe daha zor bir hal alıyordu, sürekli kendimi tekrarlıyormuşum gibi hissediyordum.

Ön yargılarla nasıl başa çıkıyorsun? Gençlik filmlerinde rol almak sürekli aynı tarz rol teklifleri ve daha az zeki görünmek demek.

Büyük bütçeli seri filmlerden sonra kendine bir kariyer çizen aktörler zeki adamlardır. Alacakaranlık gibi filmler ise sadece sürekli çalışmak değil aynı zamanda da aklınızı kaçırmaya engel olmanız anlamına da gelir. Edward genç biriydi ve liseye gidiyordu. İnsanlar benim de bir liseli olduğumu sanıyordu oysaki projeye başladığımızda ben 21 yaşındaydım.

Özel hayatın hakkında konuşmaktan hoşlanmıyorsun ama sen bir gençlik idolü ve bir dünya markasısın. Bu şöhretle nasıl baş ediyorsun?

Hayat seçimler üzerine kuruludur. Bu işi ben kendim seçtim ama aynı zamanda özel hayatımı profesyonel hayatıma karıştırmamak da benim kararım. Bu seçim benim bazı konuları takıntı haline getirmemi engelledi. Medya için var olmadığım biri gibi davranmıyorum ya da insanlar gerçekten beni tanısın diye uğraşmıyorum. Eğer bunları yaparsam kafayı yerim.

Losyon benzeri şeyler kullanmıyorsun. Fakat alışveriş yapmak ve stil yaratmaktan hoşlanıyorsun, en azından Alacakaranlık'ta Edward'ı sen yarattın.

Alacakaranlık çekimleri Kanada'da yapılıyordu ve çekimlere daha iki hafta vardı. Zaman geçirmem gerekiyordu bu yüzden alışverişe gittim ama hiç param yoktu. Böyle olunca ben de hoşlandığım kıyafetleri giyip resmimi çekiyor ve yapımcılara 'Bence Edward bu kot pantolonları giymeli' diyordum. Pek çoğu işe yaradı ve kıyafetlerimi bana yapımcı stüdyo satın aldı.

Dior reklamındaki tarzın bize Jean Paul Belmondo ile Steve McQueen'i anımsatıyor. O estetikliği sevdin mi?

Ben çok pratik biriyimdir. Basit kıyafet seçimleri yaparım, bir hafta boyunca ne giyecekseniz o. Fakat marka reklamlarında her şey mükemmel olmak zorunda ve bizim arayışımız da dayanıklı bir estetiklikti. Çekimler için çok fazla kıyafet seçeneğimiz vardı fakat ben sürekli aynı şeyi giyip duruyordum. Neredeyse bir ceketi mahvedecektim. Ama farklılık yaptım, gömleğin altına tişört giydim. Bunun çok 50'li yıllara özgü ve maskülen durduğunu düşünüyorum. Fakat Fransa'da bu şıklığın tam tersi diye yorumlanıyor ve hiç hoş karşılanmıyor.

Eminim o da trend olacaktır. En sevdiğin dönemler 50'ler ve 60'lar mı?

Evet. O dönemlerin pratik ruhunu seviyorum. Takım elbiseler tıpkı üniforma gibi görünüyordu. Burada önemsiz şeylerin avukatlığını yapmıyorum yani.

Bir keresinde bir kızla 10 dakika geçirmek yerine onunla 10 yıl geçirmeyi tercih edeceğini söylemiştin.
Hala aynı şekilde düşünüyorum ama bu tabii ki karşımdaki kişiye de bağlı.

Dior reklamına çok fazla katkın oldu. Eğer bir gün yönetmenlik ya da yapımcılık işine girersen hangi tür filmler yaparsın?

Yönetmen olarak bakış açım çok farklı olurdu. Benim hayalim büyük bütçeli bir film çekmek. Mesela bir bilim-kurgu filmi.

Bilim kurgu türündeki en favori filmin hangisi?

Blade Runner ve Star Wars (Yıldız Savaşları). Bilim kurgu türünü ve o türde yaratılan dünyaları çok seviyorum. Çocukken The Empire Strikes Back izleyip kendinizi karakterlerle bütünleştirip, onlardan biri olduğunuza inanırsınız hatta film bitse bile bu devam eder. Bu büyüleyici bir şey. Mesela benim hala Star Wars oyuncaklarında gözüm var. Eğer biri bana doğum günümde bir ışın kılıcı hediye ederse sevinçten havalara uçarım.

Şimdi seni böyle kafanda şapkayla görünce bir zamanlar okulda rap grubun olduğu fikrine kapıldım.

(Gülüyor) Evet vardı. Özel bir okulda okudum, arkadaşlarım ve ben her gün şarkı söylerdik. Ben takıntılıydım, sınıfta bile rap şarkılar yazardım. 15 yaşından 17 yaşıma kadar bu konuyu fazlasıyla ciddiye aldım. Halen de çok seviyorum, bir gün bir albüm kaydetmeyi çok isterim.

Oynadığın filmlerin çoğu kitap uyarlamaları, edebiyattan hoşlanır mısın?

Eskiden çok okurdum. Ama artık pek odaklanamıyorum. Rus yazarlar ve içinde hiç umut barındırmayan karanlık hikayeler favorim.

Yani o zaman ya nostaljiksin ya da pesimist?

Hayır. Neden o tarz hikayeleri sevdiğimi ben de bilmiyorum. Ama seviyorum. Geçtiğimiz gün James Joyce'un Dubliners/Dublinliler'ini tekrar okudum. Favorim olan A Painful Case'i* de bir arkadaşıma önerdim. Bana hayatında okuduğu en depresif hikaye olduğunu söyledi. Bu çok hoşuma gitti. O hikayelerde öyle bir şey var ki kendimle bağlantı kurmamı sağlıyor ve bu durum beni mutlu ediyor.

*James Joyce'un Dublinliler kitabında yer alan öykülerden biri.

-Ağustos 2013

6 Ağustos 2013 Salı

Robert'ın Ziyareti.


29 Temmuz'da Rob arabasını Kristen'ın evinin önüne park ederken görüldü.

X17 Online Fotoğrafçısı: ''Rob, Kristen'ı ziyarete giderken gergin görünüyordu. Hiç kimsenin onu görmemesi için sağduyulu olmaya çalışıyordu."

Speak Filmi Çizgi Roman Oluyor



Kristen'ın 2004 yılındaki Speak filminin 2016 yılındı çizgi romanı çıkacakmış. 

Speak'ın Konusu: Lise öğrencisi Melinda Sordino'nun trajik öyküsü çevresinde gelişen olaylar onun yeni bir sınıfa başlamasıyla gelişiyor. Zaman zaman olan geçmişinden kesitlerde üst sınıflardan bir öğrencinin tecavüzüne uğraması ile nasıl bir karakter değişimine uğradığı vurgulanıyor. Eskiden neşeli ve başarılı bir öğrenci olan Melinda'nın çöküşü, arkadaşları, öğretmenleri ve ailesiyle olan ilişkiler planında gözler önüne seriliyor.

Hikayenin Yazarı Anderson: ''Bir süre sonra Speak için bir çizgi roman yapmak istedim. Bir keresinde grafik romanın ne kadar popüler olmaya başladığını fark ettim ve Melinda'nın sanat yoluyla sesini bulduğu göz önüne alındığında, romanın bu şekilde anlatılması oldukça mükemmel görünüyor.''

1 Ağustos 2013 Perşembe

Kris ve Yeni Köpeği


Forbes dergisinin "dünyanın en çok kazanan kadın oyuncuları" listesinde dördüncü sırada olan Kristen Stewart, Kaliforniya Los Feliz'de yürüyüş yaparken görüntülendi.

Ayrılık Hakkında



Kristen Stwert, yeniden ayrıldığı iddia edilen sevgilisi Robert Pattinson ile ilgili soru soran gazetecilere hakaret etti.
Twilight serisinde oynadığı rolle adını duyuran güzel oyuncu Krsiten Stewart zor günler geçiriyor. Filmdeki rol arkadaşı Robert Pattinson ile yeniden ayrıldığı konuşulan Stewart gazetecilerin Robert Pattinson ile ilgili sorular sormasına sinirlendi.

Bir binadan ayrılırken görüntülenen Stewart, gazetecilerle konuşmamak için arabasını hazırlasın diye yardımcısını gönderdi. Kendisi de bir paravanın ardında beklemeye başladı.

Stewart, bu arada da dışarıdaki fotoğrafçılardan biriyle küfürlü bir diyaloğa girdi. "Sen bir pislik parçasısın" diye bağıran Stewart'a fotoğrafçı "Niye öyle söylüyorsun" diye sordu.

Genç oyuncu bunun üzerine iyice sinirlenip "Sen benimle aynı havayı solumayı hak etmiyorsun" diye bağırdı.

Fotoğrafçı "Robert Pattinson'la yeniden birlikte misiniz" sorusunu sorunca Stewart öfke içinde hızla arabasına doğru yürüdü.